Gaziantep Gezisi
Geçtiğimiz yıl, ülkemizin en güzel köşelerinden biri olan Gaziantep’e ailemle birlikte unutulmaz bir yolculuğa çıktık. 1 Ağustos sabahı, Ankara’dan hareket etmeyi planlıyorduk. O gece heyecandan gözümüzü bile kapatamadık; ancak sabahın ilk ışıklarıyla, sabahları uyanmakta zorlanan ben bile kendimi uyanmış buldum.
Sonunda tüm hazırlıklar tamamlandı ve henüz güneş doğmadan, kendi Renault arabamızla yola çıktık. Yol boyunca gözlerimizi kamaştıran doğa harikalarına şahit olduk. Tuz Gölü ve Mevlana’nın diyarı Konya’da kısa molalar verdik; közde çaylarımızı demledik, tebessüm dolu anlar yaşadık.
Yavaş yavaş ilerlediğimiz bu yolculuk, akşam saatlerini buldu. Yorgunluk belirmeye başlamıştı; ama otele vardığımızda yorgunluğu adeta unuttuk. Sabah olduğunda, Gaziantep’in her köşesini keşfetmeye hazırdık. İlk işimiz şehir merkezinde leziz bir kahvaltı yapmak oldu. Şehir, tarihi kalesinin zarif siluetiyle gözlerimizi büyüledi. Kale çevresinde yürüyüş yolları yapılmış ve 1900’lü yılları yansıtan dükkanlar bizi geçmişe götürdü. Annem, burada “Ciğerci Mustafa” adında enfes bir kahvaltı mekanının olduğunu biliyordu. Gerçekten de kahvaltımız muazzamdı. Tarihi camileri gezip, yüzyıllardır ayakta kalan çınarları gördük. Hemen ardından yakınlardaki Panorama Müzesi’ne gittik. Müzede, Gaziantep’in Kurtuluş Savaşı’ndaki direnişini anlatan çok değerli sergiler yer alıyordu. Kendimizi 1918 yılına dönmüş gibi hissettik ve bu özel müzede tarihe doğru güzel ve özel anlar yaşadık.
Şehir merkezindeki gezimiz öğlene kadar sürdü. Şahinbey’in mezarını ziyaret etmek için şehir dışına çıkmamız gerekti. Orada, vatan için canını feda eden herkese dualar ettim. Öğleden sonra Rumkalesi’ne doğru yola çıktık. Tekne turu yaparak, Batık Rumkale’yi ve Fırat nehri ile merzimen çayı’nın birleştiği yüksek kayalardaki kutsal tepeleri keşfettik. Hazreti İsa’nın havarilerinden Yohannes’in Hıristiyanlığı yaydığı bu bölge, Hıristiyanlar için çok özel bir yer olarak kabul ediliyor. Cam terastan kaleyi izlerken, kilise, manastır, su kuyusu ve sarnıçlarıyla bu tarihi kalede geçmişe yolculuk yaptık.
Gezimizin sonlarına doğru, fotoğraflar çekerek her anı ölümsüzleştirdik. Akşam saatlerinde Antep gezimizi tamamladık. Aslında burada birkaç gün daha kalmak istemiştim; ama yolumuz uzun olduğundan, akşam saatlerinde Şanlıurfa’ya doğru yeni bir yolculuğa başladık.
Amasya Gezisi
Geçen sene, ülkemizin en güzel şehirlerinden biri olan Amasya’ya, ailece bir gezi düzenlemiştik. 3 Temmuz günü İstanbul’dan yola çıkacaktık. O gece heyecandan uyuyamamış, gece geç saatlere kadar uyanık kalmış ama sabahları uyanamayan ben, sabahın köründe de uyanıvermiştim.
Nihayet tüm hazırlıklar tamamlandı ve henüz sabah saatlerinde kendi arabamızla yola çıktık. Yol boyunca birçok doğa güzelliğine şahit olduk. Molalar verdik, közde çay pişirdik, güldük, eğlendik.
Ağır ağır ilerlediğimiz yolun bitmesi akşam saatlerini bulmuştu. Yorgun argın da olsak, bunu hiç hissetmeden kalacağımız otele yerleştik. Sabah olduğunda Amasya’nın altını üstüne getirmeye hazırdık. İlk işimiz şehir merkezinde kahvaltı yapmaktı. Şehri ikiye ayıran yemyeşil Yeşilırmak, tüm güzelliği ile akıyordu. Nehir kenarında yürüme alanları yapılmış, orada eğitilmiş şehzadelerin heykelleri dikilmişti. ayrıca yol boyu küçük çeşmeler şahaneydi. Babam buraları daha önceden biliyormuş. Çınaraltı diye bir restoran varmış. Oraya gidip gerçekten enfes olan bir kahvaltı yaptık. Civardaki camileri gezip, asırlık çınarları gördük. Sonra hemen yakındaki müzeyi gezdik. Müzede çok güzel şeyler vardı. Binlerce yıl öncesinden kalma kılıçlar, taş düdükler, iğneler, paralar… En ilginçi ise mumyalardı. Gerçi biraz korkunç oldukları için annem bakmama izin vermedi ama benim merakım ağır bastı ve gördükten sonra da kendi isteğimle çıktım o mumya odasından.
Şehir merkezindeki gezimiz öğleden sonrasına kadar sürdü. Taş mezarları görmek için kaleye tırmanmamız epey bir zaman aldı.
Daha sonra, Ferhat’ın, Şirin için deldiği dağları görmeye gittik. Oraya gittiğimde Ferhat’ın aşkına hayran kaldım. Üşenmemiş, koca dağa koca kanallar kazmıştı. Hem de kilometrelerce… Gittiğimiz her yerde fotoğraflar çektik. İkindi zamanına doğru Amasya gezimizi tamamlamıştık. Aslında burada birkaç gün daha kalınırdı; ama yolumuz uzundu. Akşam saatlerine doğru Samsun’a varmak üzere yeni bir yolculuğa başladık.
bu olmaz aga
çok uzun
Bu ne yaaa offff. Mal gibi bisey
tamda aradığım yorum buydu tebrşk ederim
beğenmiyorsanız kendiniz yazın
ben anlamadım kompozisyon bu kadar uzun mu yazılıyor cevap ver bana
bu neya kısa kompozisyon gezi ile ilgili diye girdim upuzun çıktı ya:( bu ne yaaaaa