Bülbülü altın kafese koymuşlar ah vatanım
İnsanlar için dünyanın en güzel yeri şüphesiz ki, doğup büyüdükleri, çocukluk anılarını yaşadıkları yerdir; yani memleketidir. Kişi, taşını toprağını bilmediği, insanını tanımadığı, havasını yeterince solumayıp, suyunu içmediği yere karşı kendini yabancı hisseder. Gerçek huzuru orada yakalayamaz.
İnsanın vatanı, çorak topraklar da olsa, dağ taş da olsa, ekin biçmez ot bitmez yer de olsa çok farklı gelir. Hele de o vatandan uzak kalınca gurbetlik acısı yüreğine dokunur. Aslında kişiye güzel gelen o vatanın dağı taşı değil, yaşadığı anılarıdır. Bazen öyle memleketler görürüz ki insanların orada niçin ve nasıl yaşadıklarına şaşırır kalırız. ”Burada da yaşanır mı!” deriz. Oysa bunu bir de o memlekette doğup büyüyenlere sormak gerekir. Onlara sorsak, belki de oranın kendilerine cennet gibi geldiğini söyleyeceklerdir.
Esaret de tıpkı gurbetlik gibi acıdır. Esaret altında olan, özgürlüğü kısıtlanmış olan kişi, esir olduğu yerde ne kadar güzel imkanlarda yaşarsa yaşasın, özgürlüğü arar. İnsan esir olup her gün ziyafetler çekeceğine, özgür olup aç dolaşsa daha iyidir.
Bülbülü Altın Kafese Koymuşlar İlle de Vatanım Demiş Kompozisyonu
Giriş: “Bülbülü altın kafese koymuşlar, ille de vatanım demiş” atasözü, kişinin ne kadar iyi bir ortamda yaşarsa yaşasın, kendi vatanını ve memleketini tercih edeceğini ifade eder. Bu söz, doğup büyüdüğü yerin, her koşulda kişinin kalbinde özel bir yeri olduğunu vurgular. İnsanlar için en değerli yer, genellikle kendi vatanıdır; bu, ne kadar güzel olursa olsun, başka yerlerde elde edilemeyecek bir duygusal bağ içerir.
Gelişme: Her insanın doğup büyüdüğü yer, onun için özel bir anlam taşır. Kişi, çocukluk anılarını yaşadığı, ailesiyle birlikte olduğu, arkadaşlarını tanıdığı ve çevresindeki doğal güzellikleri bildiği yeri en değerli yer olarak görür. Memleket, her ne kadar çorak topraklar veya dağ taşla çevrili olsa da, kişinin kalbinde çok farklı bir yer tutar. Kişi, bu topraklarda yaşadığı anıları ve yaşadığı hayatın her anını değerli bulur.
Öte yandan, başka yerlerde yaşamış olan insanlar, bu yerlerin güzelliği karşısında hayran kalabilirler. Ancak o yerlerin sakinleri için, bu güzellikler sadece bir çevre olabilir; gerçek huzuru ve mutluluğu, kendi memleketlerinde bulurlar. Gurbetlik, kişinin içinde sürekli bir eksiklik hissi yaratır. Vatanından uzak kalan bir insan, ne kadar iyi şartlarda yaşarsa yaşasın, memleket özlemi çekerek özgürlüğü ve huzuru arar.
Esaret, gurbetlik gibi, insanın özgürlüğünü kısıtlar. Esir olan kişi, ne kadar iyi imkanlarda yaşasa da, özgürlüğü arar ve bu özgürlük uğruna her şeyi göze alır. Kişi, özgür olup zor koşullarda yaşasa bile, esaret altında geçirdiği zamanın acısını ve kaybını daha derin hisseder.
Sonuç: “Bülbülü altın kafese koymuşlar, ille de vatanım demiş” atasözü, doğup büyüdüğümüz yerin değerini ve kişisel bağını anlatır. Kendi vatanımız, ne kadar iyi koşullarda yaşarsak yaşasak, her zaman kalbimizde özel bir yere sahip olacaktır. Gurbetlik ve esaret gibi durumlarda, özgürlük ve memleket özlemi, hayatın en temel ihtiyaçlarından biridir. Kişi, her koşulda kendi memleketinin yerini hiçbir yere koyamaz ve oradaki anılarının değerini her zaman korur.