Buğdayım Var Deme Ambara Girmeyince Oğlum Var Deme Yoksulluğa Düşmeyince Kompozisyon

Buğdayım Var Deme Ambara Girmeyince Oğlum Var Deme Yoksulluğa Düşmeyince

Sahip olduğumuz bir şeyin gerçek anlamda bize ait olup olmadığını öğrenmemiz için, tüm koşulların bitmiş gerçekleşmiş ve o şeyin bizim olduğunun kesinleşmiş olması lazım.

Tarladaki ekinimizi ekip biçmeden ve kazasız belasız evimize getirmeden aslında o bizim değildir. Her an çıkacak bir rüzgar, bir sel veya bir yangın onu tamamen tahrip edebilir. Ne zaman ki bunların hiçbiri olmadı, onu kullanmak üzere ambarımıza aldık, işte o zaman artık o bizimdir.

Sahip olunan evlatların da gerçekte nasıl evlat oldukları iyi günde anlaşılmaz. İyi günde herkes birbirini sevdiğini, birbirine değer verdiğini söyler; fakat kötü günde sadece gerçek dostlar veya gerçek, hayırlı evlatlar yanımızda olur. Bir evlat, babasına en zor gününde bile el uzatabiliyor, ona sahip çıkıyorsa, o baba işte benim gerçekten evladım var diyebilir.


Buğdayım Var Deme Ambara Girmeyince, Oğlum Var Deme Yoksulluğa Düşmeyince Kompozisyonu

Giriş: “Buğdayım var deme ambara girmeyince, oğlum var deme yoksulluğa düşmeyince” atasözü, sahip olduğumuz şeylerin gerçek değerinin, o şeylerin tam olarak sahip olduğumuzda ve koşulların netleştiğinde anlaşılacağını ifade eder. Bu atasözü, hem maddi varlıkların hem de aile ilişkilerinin, belirli bir süre ve koşullar altında gerçek değerini kazanacağını vurgular.

Gelişme: Bir şeyin gerçek anlamda sahip olduğumuzun kabul edilebilmesi için, o şeyin tüm şartlar altında güvence altına alınmış olması gerekir. Örneğin, tarım ürünlerini ele alalım. Tarladaki buğday ekildikten sonra, büyüyüp olgunlaşması ve zararlılardan korunarak hasat edilmesi gerekir. Ancak hasat sonrası, buğday ambara taşındığında ve depolandığında, gerçekten bizim malımız haline gelir. Çünkü ekin, doğal afetlerden veya hırsızlıktan etkilenmiş olabilir. Bu nedenle, bir şeyi elde ettiğimizde onun tamamen bizim olduğuna inanmak için, tüm koşulların başarıyla tamamlanması ve o şeyin güvence altına alınmış olması gereklidir.

Benzer şekilde, aile ilişkilerinde de bu prensip geçerlidir. İnsanlar iyi günde, sevdiklerini ve yakınlarını yanlarında görürler. Ancak kötü günlerde, gerçek dostlar ve sadık evlatlar belirginleşir. Gerçek bir evlat, zor zamanlarda babasına veya ailesine destek olur, yanında bulunur ve yardım eder. Bir evlat, yoksulluk veya zorluk anlarında babasına veya ailesine sahip çıkıyorsa, işte o zaman “gerçekten evladım var” denebilir. Bu durum, kişinin gerçek bağlılığını ve değerini ortaya koyar.

Örneğin, bir aile içinde, iyi günlerde herkes birlikte eğlenir, sevinçlerini paylaşır. Ancak finansal zorluklar, sağlık problemleri veya diğer sıkıntılar ortaya çıktığında, yanımızda kimlerin kalacağı, kimlerin gerçekten destek olacağı anlaşılır. Gerçek evlatlar, zor günlerde ailelerine sahip çıkma ve destek olma kapasitesine sahip olanlardır. Bu da demektir ki, gerçek değerler, zorlu şartlar altında daha belirgin hale gelir.

Sonuç: “Buğdayım var deme ambara girmeyince, oğlum var deme yoksulluğa düşmeyince” atasözü, sahip olduğumuz şeylerin gerçek değerinin ancak tüm koşulların tamamlanmasıyla ve zor şartların atlatılmasıyla anlaşılacağını belirtir. Hem maddi varlıklar hem de ailevi ilişkiler, gerçek anlamda sahiplenme ve değerlerini gösterme noktasında tam bir güvenceye ihtiyaç duyar. Bu nedenle, bir şeyi veya birini gerçekten sahiplenmeden önce, onun tam anlamıyla bize ait olduğunu ve tüm zorlukları aşarak bizimle olduğunu kabul etmek önemlidir. Bu prensip, hayatımızdaki değerlerin ve ilişkilerin gerçek anlamda ne kadar güçlü ve güvenilir olduğunu anlamamızda bize yol gösterir.

Yorum yapın

madridbet madridbet giriş madridbet güncel giriş