UMUT
Umut; herhangi bir durumun veya olayın istediğimiz gibi gerçekleşmesini istemek veya hayal etmek olarak tanımlanabilir. Bir insanı güçlü kılan, onu ayakta tutan en önemli ve en güzel duygulardan birisi umuttur. Umut, başarmanın da ana kaynağıdır. Umut etmeyen birisinin, önemli işlere imza atması neredeyse imkansızdır. Tarihe adını altın harflerle yazdırmış insanların büyük başarıları hep umut sayesinde gerçekleşmiştir.
Umudunu yitiren bir insanın yaşamak için pek sebebi de kalmamıştır. Zira hayat boyunca karşılaştığımız bütün zorluklar umut duygusu sayesinde kolayca aşılabilmektedir. Yaşadığımız bir sıkıntının olumluya dönüşeceğini ümit etmek, sabrımızı da artırır. Ayrıca ümitli olduğumuz bir olayın; dilediğimiz yönde neticelenmesi için de elimizden geleni yaparız. Çok güzel ve yararlı bir duygu olsa da; umut, amacına uygun bir şekilde kullanılmalıdır. Olmayacak duaya amin demek ve umutla beklemek, hayal kırıklığı getirmekten başka bir şey getirmez. Bu nedenle bazı gerçekleri kabullenmek ve kesinlikle gerçekleşmeyecek konularla ilgili ümide kapılmamak gerekir. Umut, geleceğe hep güzel bakmamızı sağlar. Hayata karşı umudunu hiç yitirmemiş olan insanlar, bu halleri ile her şeyin daha güzel sonuçlanmasını da sağlamış olurlar; zira biz her zaman için farkında olmasak da umudun, bir enerjisi vardır. Bu enerjiyi belli bir çalışma ve emekle de birleştiren insanların, istedikleri neticeye ulaşmaları çok daha kolay olur.
Yaşamımız boyunca birçok felaketle, sıkıntıyla karşılaşabiliriz. Tüm bunları umutla bertaraf edebiliriz. Yarın ne olacağını elbette ki bilemeyiz. Ancak yarınların güzel olacağını umut ve hayal etmek, bunun için biraz da çaba göstermek, her zaman daha yararlı olmuştur. Bir insan, umut edebildiği sürece vardır. Umutların tükenmiş kişinin varlığı da pek anlamlı olmaz. Bu yüzden umudumuzu asla yitirmemeliyiz.
Umut Konulu Deneme Yazısı
Herkesin yaşantısında birçok noktalarda beklentisi söz konusudur. Kişinin hayatın her alanında, her konumunda başkaları tarafından kendisinden bir beklenti olduğu gibi, kendisinin de bir başka nokta ve noktalarda beklentisi olmayan yok gibidir.
Bir anne- baba çocuğundan, çocuk ise anne- babasından bir beklenti içerisindedir. Bir çiftçi tarlasından, esnaf ise çiftçiden bir şeyler bekler. Öğretmen öğrencisinden, öğrenci öğretmeninden, bir patron işçisinden, işçi patronundan, ev sahibi kiracısından, kiracı ev sahibinden bir beklenti içerisindedir. Bu böylece uzayıp gider. Hangi alan ve noktalara bakarsak bakalım, bunun böyle olduğunu görürüz.
Bunun dışında olaya biraz daha yukarıdan bakabilir yelpazeyi genişletebilirsek, iş biraz daha da farklılaşır. Âlemlerin sahibi olan, insanı yoktan var edip tüm güzellik ve nimetlere gark eden, her şeyi onun hizmetine kısmaksızın bolca veren Yüce Allah’ında (c.c) kulundan, kulunda Yüce Allah’tan (c.c) bir beklentisi olduğu görülür.
Bir gün Allah Resulü (s.a.s), Muaz b. Cebel’e hitaben; “ Muaz! Allah’ın kulları üzerindeki hakkı O’na ibadet etmeleri ve hiçbir şeyi O’na ortak koşmamalarıdır. Peki, bu görevlerini yerine getiren kulların Allah’ın üzerindeki haklarının ne olduğunu bilir misiniz?”
Muaz: “Allah ve Resulü daha iyi bilir” deyince, Hz. Peygamber (s.a.s): “ Onların Allah üzerindeki hakları, Allah’ın onlara azap etmemesidir”der. (Buhari, Müslim)
Hayatın her alanında beklenti içerisinde olanlara karşı olabildiğince hassasiyet gösterildiği halde, neden Allah’ın (c.c) kullarından beklediği kulluk ve itaatte bu kadar kayıtsız kalınabiliyor? Umursamazlık, tembellik, rehavet ve atalet ruhları niçin bu kadar sarıp, sarmalamış acaba? Yoksa Allah’a ihtiyaç mı hissetmiyoruz?
Ramazan ASLAN
Umuda Koşmak
Hayat, beklentiler ve umutlarla örülü karmaşık bir dokudur. Her bireyin yaşamında çeşitli beklentiler, hayaller ve umutlar bulunmaktadır. Bu beklentiler, toplumun farklı kesimlerinde bir ağ gibi örülür; anne-baba çocuklarından, çocuklar ise anne-baba ve toplumdan bir şeyler bekler. Çiftçi tarlasından, esnaf çiftçiden, öğretmen öğrencisinden, öğrenci öğretmenden, patron işçisinden, işçi patronundan, ev sahibi kiracısından ve kiracı ev sahibinden bir beklenti içerisindedir. Bu döngü, yaşamın her alanında ve her noktasında devam eder.
Ancak, beklentiler sadece insan ilişkileriyle sınırlı değildir. Daha geniş bir perspektiften bakıldığında, âlemlerin Yaratıcısı olan Allah’ın (c.c) da kullarından beklentileri bulunmaktadır. Yüce Allah, insanları yoktan var eden, onlara güzellikler sunan ve nimetlerle donatan bir Yaratıcıdır. Kullarından, kendisine ibadet etmelerini ve hiçbir şeyi O’na ortak koşmamalarını ister. Bu, Allah’ın kullarından olan beklentisidir.
Bir gün Peygamber Efendimiz (s.a.s), Muaz b. Cebel’e şöyle demiştir: “Muaz! Allah’ın kulları üzerindeki hakkı O’na ibadet etmeleri ve hiçbir şeyi O’na ortak koşmamalarıdır. Peki, bu görevlerini yerine getiren kulların Allah’ın üzerindeki haklarının ne olduğunu bilir misiniz?” Muaz b. Cebel, “Allah ve Resulü daha iyi bilir” deyince, Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle yanıtlamıştır: “Onların Allah üzerindeki hakları, Allah’ın onlara azap etmemesidir” (Buhari, Müslim).
Bu hadise, Allah’ın kullarının, kendisinden beklentilerine uygun bir yaşam sürdüklerinde, Allah’ın da onları azaptan koruyacağına dair bir teminattır. Ancak, hayatta karşılıklı beklentiler ve umutlar arasında, Allah’a olan bağlılık ve kulluk noktasında neden bu kadar kayıtsız kalınır? Neden insanların büyük çoğunluğu, Yaratıcılarına olan bu yükümlülükleri yerine getirmede isteksizdir?
Bu umursamazlık, tembellik ve rehavet, bireylerin ruhlarını sarıp sarmalayarak, onları Allah’a olan kulluk görevlerinden uzaklaştırır. İnsanlar, dünyevi beklentiler ve hayaller peşinde koşarken, manevi yükümlülükleri ve Allah’a olan sadakatleri genellikle göz ardı edilir. Bu durum, insanın Allah’a olan ihtiyacını ve O’nun verdiği nimetlerin değerini doğru bir şekilde kavrayamadığını gösterir.
Umut, insanların ruhsal gücünü besleyen bir kaynaktır. Umut, hayatta kalma ve ilerleme motivasyonunu sağlar. Ancak bu umudun yönü doğru belirlenmelidir. Kişi, beklentiler ve umutlar içinde kaybolduğunda, Allah’a olan bağlılığını ve kulluk görevlerini unutmamalıdır. Çünkü gerçek umut, sadece dünyevi beklentilerle sınırlı değil, aynı zamanda ahiret hayatının da iyi olmasını sağlamayı hedefler.
Sonuç olarak, umuda koşmak ve beklentilere yönelmek, hayatın kaçınılmaz bir parçasıdır. Ancak bu beklentilerin ve umutların, Allah’a olan bağlılığımızı ve kulluk görevlerimizi içermesi gerektiğini unutmamalıyız. Allah’ın bizden beklediği kulluk ve itaat, hayatımızdaki en önemli umut ve beklenti olmalıdır. Bu bilinçle hareket ederek, hem dünya hayatında hem de ahiret hayatında gerçek başarıya ulaşabiliriz.