Hoşgörü
Hoşgörü, insanları olduğu gibi kabullenmek ve hiç kimseyi dili, dini, rengi, ırkı, mezhebi yüzünden yargılamamak, bütün insanları sevip bağrına basmaktır. Hoşgörü, dinimizin de bir gereğidir. İslam dini, tüm insanları eşit görmeyi emreder. aynı zamanda insanların günahlarının veya ayıplarının gizlenmesini tavsiye eder. Her kim ki bir insanın ayıbını örterse, ahirette Allah da onun ayıbını örter.
Her insan, yapısı bakımından farklıdır. Tüm insanların aynı özellikte, kişilikte olmasını beklemek doğru değildir. Yaşam tarzları, yetiştirilme şekilleri, yaşanan bölgeler gibi etmenler, insanların farklı kişilik özelliklerine sahip olmasına neden olmuştur. Hatasız insan yoktur. Gülün bile dikeni varken, insanların çeşitli kusurlarının, yanlışlarının olmaması düşünülemez. Elbette ki genel ahlak kurallarını haddinden fazla çiğneyen, insanlara zulmeden, fitne fesat çıkaran insanların hoş görülmesi mümkün değildir. Burada bahsedilen hoşgörü, insanları ırkları, dilleri ve dinleri yüzünden hor görmemektir. Yunus Emre, ”Yaratılanı severim, Yaratan’dan ötürü.” derken her şeyi en güzel şekilde özetlemiştir. Bütün insanlar, Allah tarafından yaratılmıştır. İnsanlara rengini, dilini, ırkını veren yalnız Allah’tır. Bu insanları bu özellikleri yüzünden yargılamak, Allah’ın azametini yargılamak demektir. Hoşgörünün en güzel örneği şüphesiz ki peygamberimizdir. O, hiçbir zaman zenci-beyaz, hür-köle, kadın-erkek ayrımı yapmamış, bütün insanları eşit görmüş ve herkese saygı duyarak kucak açmıştır. Kendisine en yakın olanlardan biri olan Bilal-i Habeşi’nin bir zenci ve aynı zamanda köle olması, bunun en güzel kanıtıdır.
Bütün insanları eşit görmeli, herkese hoşgörü ile yaklaşmalıyız. İnsanlar, sadece insan olduğu için sevilmeli. bu Araptır, bu Türktür, bu Kürttür, bu İngilizdir deyip ayrım yapmak, birini yüceltmek veya hor görmek inancımıza da insanlığımıza da tamamen terstir. Bizler, ancak insanları gerçek manada sevdikçe ve kabullendikçe Müslüman olabiliriz. Şayet bir insanı sırf milliyetinden dolayı aşağılıyorsak, beş vakit namaz, hac, oruç bile hiçbir işe yaramaz. Müslüman olmanın ilk şartı Allah’ı ve onun yarattıklarını sevmek, onları Allah’ın yaratmış olduğu biçimde kabullenmektir.
Hoşgörü Kompozisyon
Giriş: Hoşgörü, insanların farklılıklarını kabul etmek ve yargılamadan sevmek anlamına gelir. Dini, dili, rengi, ırkı veya mezhebi ne olursa olsun, insanları olduğu gibi kabul etmek ve onlara değer vermek hoşgörünün temelidir. İslam dini, hoşgörüyü teşvik eden ve tüm insanları eşit gören bir anlayışa sahiptir. Hoşgörü, toplumsal barışın ve bireysel huzurun sağlanmasında önemli bir rol oynar.
Gelişme: İnsanlar, yaşadıkları çevre, eğitim ve kültürel farklılıklar nedeniyle çeşitli kişilik özellikleri ve yaşam tarzlarına sahip olabilirler. Her bireyin kusurları ve hataları vardır; bu, insan olmanın doğal bir parçasıdır. Hoşgörü, bu kusurları anlayışla karşılamak ve başkalarının farklılıklarına saygı göstermekle ilgilidir. Genel ahlak kurallarını ihlal eden, insanlara zulmeden ya da fitne çıkaran kişiler elbette ki hoşgörüyle karşılanamaz. Ancak hoşgörü, dil, ırk ve din gibi yüzeysel farklılıklar nedeniyle insanları yargılamamayı içerir.
Yunus Emre’nin “Yaratılanı severim, Yaratan’dan ötürü” sözü, hoşgörünün özünü güzel bir şekilde ifade eder. İnsanlar Allah tarafından yaratılmıştır ve onların farklılıkları da Allah’ın birer işareti olarak kabul edilmelidir. Hoşgörünün en güzel örneklerinden biri Peygamber Efendimizdir. O, zenci-beyaz, köle-hür, kadın-erkek ayrımı yapmaksızın, tüm insanları eşit görmüş ve her birine saygı göstermiştir. Bilal-i Habeşi’nin zenci ve köle oluşu, Peygamber Efendimizin hoşgörüsünü en iyi şekilde temsil eder.
Hoşgörü, insanları sadece insan oldukları için sevmek ve kabul etmek demektir. Milliyet, din veya dil gibi farklılıklar nedeniyle insanları yüceltmek ya da küçümsemek, insanlığımıza ve inancımıza aykırıdır. Gerçek bir Müslüman, sadece ibadetleriyle değil, insanları sevme ve kabul etme anlayışıyla da Müslüman olabilir. Bir insanı milliyetinden dolayı aşağılamak, dini ritüellerin değerini sorgulatır. Müslüman olmanın temel şartı, Allah’ı ve onun yarattığı tüm varlıkları sevmek ve onları olduğu gibi kabul etmektir.
Sonuç: Hoşgörü, toplumlar arasında barış ve uyumun sağlanmasında kritik bir öneme sahiptir. Her bireyin farklılıklarına saygı göstermek ve onları olduğu gibi kabul etmek, hoşgörünün özüdür. Hoşgörülü bir toplum, daha huzurlu ve uyumlu bir toplum olacaktır. Bu nedenle, hoşgörü anlayışını günlük yaşamımıza entegre etmek ve her bireyi insan olarak sevmek, hem kişisel hem de toplumsal düzeyde önemli bir adımdır.
Guzel
Sagolun odevim icin ise yaradi
TŞK
Tşk saolunn
eyw
Isime yaradı türk dil dersinde teşekkürler ??