Hayatı Kısaca1821 yılında Rouen’de durumu oldukça iyi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Gustave Flaubert, Fransız edebiyatının önde gelen romancılarından birisidir. 20 yaşına kadar Paris’te son derece neşeli bir hayat sürmüştür. 1844 senesinde, şöhret ve aşk hülyalarına dalan ve arından sara krizleri geçirmeye başlayan Gustave Flaubert, birkaç yıl keşiş gibi hayatını sürdürmüştür. Ardından kendisini edebiyata adayan Flaubert, Duygusal Eğitim adlı yazısında, kendisine çok benzeyen iki gencin hayatını anlattı.
Eserleri
Tür | Eser Adı |
---|---|
Roman | Madame Bovary |
Ermiş Antonius ve Şeytan | |
Salambo | |
Bir Delinin Hikâyesi |
Fransa’nın Rouen kentinde 2 Aralık 1821’de dünyaya gelen Gustave Flaubert, Fransız Roman Edebiyatının önemli isimlerinden birisidir. Bir hastanenin baş cerrahı Achille Flaubert’in oğlu olan Flaubert’in annesi bir hekim kızıdır. 1840’da lise eğitimini tamamlayan, bir sene sonra Paris Hukuk Fakültesi’ne başlayan Gustave, 22 yaşındayken sara hastalığına yakalanır.Hastalıkla mücadele ettiği sırada eğitimini tamamlayan ve 1846 yılında babasını kaybeden yazar, annesi ve yeğeniyle Rouen yakınlarındaki bir kasabaya yerleşir. Hayatının geri kalanını bu kasabada geçirir. İlk yazısını 1837’de yayınlamıştır. 1849’dan 1951’e kadar Maxime du Camp ile birlikte Anadolu, Filistin ve Suriye gibi bölgeleri dolaşmıştır. İçe kapanık bir kişiliği ile dikkat çeken Gustave Flaubert, Mısır ve Tunus’a yaptığı yolculuklar sırasında birçok yönden kendisini geliştirmeyi başarmıştır.
Edebiyat dünyasından pek çok kişiyle görüşen ve ünlü romanı olan Madan Bovary’i mektuplarla dile getiren Gustave Flaubert, gerçekçilik akımını başlatan ilk yazarlardan birisidir. Yaşadığı süre içerisinde kitaplarından maddi kazanç sağlamadı. Son yıllarında ise edebi başarısızlıklar ve maddi sıkıntılarla karşı karşıya kaldı. Manevi oğlu olan Guy de Maupassant, onun en büyük avuntusuydu. En ünlü romanı olan Madame Bovary, 1856 yılında yayınlandığında, ahlaksızlığa teşvik nedeniyle dava konusu oldu.
Bir kadının ihtiraslı hikâyesini anlattığı Madam Bovary eserinde ahlaka aykırı davranışı nedeniyle ceza mahkemesine verilmiştir. Sonunda beraat eden Gustave Flaubert, aktardığı hayal ürünü olan kadının yaşamını şu şekilde savundu: ‘’Kuşkusuz bu saatte zavallı Bovary’m, Fransa’nın 20 köyünde acı çekmekte ve ağlamakta’’ Gerçeğin ozanı olmayı hayal eden Flaubert, rüya âleminde yaşayan kişileri gün yüzüne çıkarmayı istemiştir. Tüm yapıtlarında kahramanlarının yaşantısını ve karakterlerin en ufak ayrıntısını dahi okuyucularına iletiyordu.