Devletin Malı Deniz Yemeyen Domuz
Bu atasözünü ilk söyleyen zat kimdir bilinmez; fakat anlatılmak istenen şudur: Devletin zenginliği, mal varlığı bitip tükenecek gibi değildir. Kişi mümkün olduğunca devletin kaynaklarından yemeli, onlardan istifade etmelidir. Devlet zarar görmesin mantığı ile hareket edip, devlete maddi zarar vermeyen kişiler budaladır, ahmaktır, domuzdur.
Aslına bakarsanız bu atasözünü şu şekilde değiştirmek gerekir. ”Devletin malı deniz, haksız yere yiyen domuz.” Zira devletin malında herkesin hakkı vardır. Zenginin de orada emeği vardır, yoksulun da… dilencinin de onda hakkı vardır öksüz veya yetimin de… Devlet malına zarar veren, onu israf eden kişi yetimin de hakkına girmiş demektir. Yetimin hakkına giren kişi ise ne bu dünyada ne de ahirette iflah olabilir.
İnsan devletine zararlı değil, faydalı olmalıdır. Devletine hayrı olmayan kişinin, sevdiklerine de hayrı yoktur. Çocuklarının boğazından haram lokma geçiren, yetimin hakkını yediren kişinin belasını Allah verir. Bu ya bu dünyada ya diğer dünyada ya da her ikisinde mutlaka gerçekleşir.
Devletin Malı Deniz Yemeyen Domuz Kompozisyon
Giriş: “Devletin malı deniz, yemeyen domuz” atasözü, devletin veya kamunun malına, kaynaklarına genellikle dikkatsizce ve savurganca davranıldığını belirtir. Kamusal mal ve kaynakların değeri bilinmez ve bu tür kaynakların kötüye kullanılması yaygındır. Atasözünün gerçek anlamı, devletin mal varlığının bitip tükenmeyecek gibi göründüğünü ve bu nedenle, kişilerin bu kaynaklardan mümkün olduğunca yararlanması gerektiğini ifade eder. Ancak, bu yaklaşım devletin zarar görmemesi adına yapılan davranışların yanlış olduğunu vurgular.
Gelişme: Atasözünün kaynağı bilinmemekle birlikte, devletin zenginliği ve mal varlığının sürekli olduğu varsayımı, kişilere bu kaynakları kullanma hakkını verdiği şeklinde yanlış bir anlayışa yol açabilir. Gerçekte, devletin malı herkesin hakkı olan ortak bir mülktür ve bu mülkün kötüye kullanılması, hem ahlaki hem de hukuki açıdan sorunlar doğurur. Devlet malını israf eden kişi, sadece kendi çıkarını düşünmekle kalmaz, aynı zamanda toplumun diğer bireylerinin haklarını da ihlal etmiş olur.
Bu atasözünü günümüzde daha adil bir biçimde yorumlamak gerekebilir: “Devletin malı deniz, haksız yere yiyen domuz.” Bu düzenlemede, devlet malının her vatandaşın hakkı olduğu vurgulanır ve haksız yere bu malı tüketenlerin doğru yolda olmadığına dikkat çekilir. Devlet malına zarar vermek, sadece ekonomik değil, etik ve ahlaki bir sorundur. Yetimlerin, yoksulların ve toplumun diğer dezavantajlı bireylerinin hakkına girmek, toplumsal sorumluluk ve adalet anlayışına aykırıdır.
Örneğin, devlet bütçesinin kötü yönetimi veya yolsuzluk gibi uygulamalar, toplumsal eşitsizliği artırır ve bu durum, toplumun genel refahını olumsuz etkiler. Bu tür davranışlar, sadece bireylerin değil, tüm toplumun zarar görmesine yol açar. Dolayısıyla, devletin malına saygı göstermek ve bu kaynakları doğru kullanmak, hem bireysel hem de toplumsal sorumlulukların bir parçasıdır.
Sonuç: “Devletin malı deniz, yemeyen domuz” atasözü, kamusal kaynakların değerinin anlaşılmasını ve bunların kötüye kullanılmaması gerektiğini anlatır. Devlet malının, tüm vatandaşların ortak hakkı olduğu unutulmamalıdır. Her birey, devlet kaynaklarını kullanırken adil ve sorumlu bir şekilde hareket etmeli, israf ve kötüye kullanımı engellemelidir. Devlete zarar vermektense, onun yararına çalışmak ve toplumsal sorumluluk bilinciyle hareket etmek, hem bireysel hem de toplumsal huzuru sağlamak için esastır.